Yaşlı adamın kaşları eğik, dudakları sarkık, yüzü asık, bakışları donuktu. Yorgun, yılgın, ümitsiz. Ekrem adamın birbirine sarılan parmaklarına baktı. Kalın, kısa, kıllı parmaklar, onun beden işçisi olduğunun işaretiydi. Yıllar sonra o koltukta o adam gibi oturacağını hissetti. Kendine döndü. İçine. Gençliğine. Yorgun, yılgın, ümitsiz hayatına. (Camda Eriyen)
Duyduklarımızın, duyuracaklarımızın bize yükleyeceklerinden ve yükleneceklerimizden ve yüklenemeyeceklerimizden, yarım kalan cümlelerden, o eksik kelimelerden korktuk. Korktuk eksiklikten. Yarım olmaktan, öbür yarısı olmaktan, tamlamaktan, tamamlanmaktan çok korktuk. Yarım kalan cümleler, havada bir müddet asılı kalıp düştüler yere. O daha fazla kalamadı. Alt dudağını ısırdı, gözleri ıslandı, yarım kalan cümlelerimi yerden kaldıramadı. Düşmeden ona değecek kadar uzun bir cümle kuramadım. Gitti. (Yere Düşen Cümleler)
Okuduğum ilk Cenk Çalışır kitabıydı. İçinde 15 öykü var. Öncesinde ilk kitabı okumuş olmayı gerektirmiyor. Öykülerin bazıları daha önce 221B ve Dedektif Dergi'de yayınlanmış. Birbirini tekrarlamayan farklı konular var.
En sevdiklerim Eniştemi Neden Öldürdüm, Leke ve Hudut oldu. İkiz Kardeşler ise sanırım grubun içinde bana en hitap etmeyen öykü oldu.
Severek okudum.