Milenyum 1
41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson'un zihne kazınacak sahneler, çarpıcı ve canlı karakterler, okurları adeta yerlerine çivileyecek sürükleyici bir kurgu ile her sayfasını ağır ağır ve dokuyarak yazdığı Millennium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız'ı okuduktan sonra, Gefle Dagblad gibi "bundan daha iyisi yapılamaz" diyebilirsiniz. Ama bu erken bir karar olabilir. Son sözü söylemeden ikincisini beklemenizi tavsiye ederiz.
Yazan: A. Ömer Türkeş
- January 29, 2012 18:04
Kategori:
A. Ömer Türkeş Yazıları
Lisbeth Salander, en sonunda!.. Dehşet içinde titreyip, tehlikeden kurtarılmayı bekleyen genç ve güzel bir kadın tiplemesi değil o; aksine sert, çok sert biri.
Milenyum serisinin bu ilk kitabı polisiyenin birçok öğesini barındıran, ecnebilerin deyimiyle tam bir "page-turner", mutlaka okunmalı.
Eğer "Heavy Crime" diye bir kategori olsaydı, Larsson'un bu kitabı bu kategoriye girerdi heralde. Bu ilk romanda polisiye kurgu bir yandan devam ederken, ana karakterlerden Salamander hakkında öğrendiklerimiz kanımızı donduracak nitelikte. Karakter sert, ama aynı zamanda son derece zeki de. Parbo "pageturner" diye özetlemiş. Ben de katılıyorum. Amerikan klişelerle dolu olan piyasamız için bir tazelik diye eklemek isterim. Umarım çevirisi de iyidir.
Kitabın ilk 200 sayfası bir türlü konuya girilemiyor, çok yavaş ilerliyor. Sonra olaylar hızlanıyor zevkle okunuyor. Amma ve lakin, düğüm çözülüyor, olay bitiyor. Sonra bir 200 sayfa daha. Yani bu kitap baştaki 200 ile sondaki 200 atılsa çok güzel 300 sayfa olurmuş.
İyi de bir polisiye. İnsanı sürüklüyor, zevkle okunuyor. Olayın çözümüne kadar kim acaba? diyerek devam ettim.
Bu arada bu kitap hem toplam sayı olarak, hem de sayfa sayısına oranla yüzdeye vurulmuş olarak en çok kahve içilen kitap. Her iki sayfada bir mutlaka bir kahve içiliyor - vallahi abartmıyorum - bu da 700 sayfalık kitapta (yaklaşık) 300 kere kahve içilmiş demek. İsveç bu kadar kahve hastası bir ülke midir yoksa Larsson kendi zevklerini karakterlerde yaşatmaktan kaçınamamış mı?
Herneyse; bu kadar lafı sırf "daha iyisi yapılamaz" diyerek beni kışkırttıkları için inadımdan yazdım. Yoksa gayet zevkle okudum, güzel bir kitaptı. 9 verdim.
Bu arada çevirisi gayet güzeldi. Umarım Altın Kitaplar yetkililerinden bir ikisi alıp okumuşlar ve kendi yayınladıkları kitaplarla karşılaştırmışlardır.
Gerçekten İsveç en iyi polisiyelerinden. Galiba yorumu yapan kişi de bunu söylemeye çalışmıştır. Her neyse gerçekten çok kaliteliydi. Okunması gerekir.
Bu kitapla ilgili büyük ilgiyi görünce ve kitap da bir İsveç polisiyesi olunca doğal olarak ilgimi çekti. Ancak o kadar sayfayı okuyunca dürüstçe söylemek gerekirse bu kadar patırtının neden koptuğunu anlamadım. Belki benim aklıma iskandinav polisiyesi dendiğinde Inridason ya da Sjöwall-Wahlöö'nün sosyal gerçekliği geliyor. Bu haliyle Larsson'nun kitabı daha çok Amerikan bestsellerlarına benziyor. Herşey var, entrika, cinsel istismar, seri katil; sonlara doğru oldukça heyecan da veriyor ancak bence bir polisiye başyapıtı olarak lanse edilmeyi de hak etmiyor.
tuğla gibi kalın bir kitap olmasına rağmen su gibi akıcı, elimden bırakamadan okuduğum, bitirir bitirmez 2. ve 3. kitaba başladığım çok güzel bir polisiye. çevirisi de harika olmuş.