https://www.nadirkitap.com/dokuz-canli-adam-james-bond-ian-fleming-kitap21123491.html
1984 baskısı da var.
Mahfi Hoca - kitaptadaki Murat karakterine de yaptırttığı üzere - rapor üzerinde çalışmaktan yorulunca polisiye okuyor demek ki. Kurgu yazmaya karar verdiğinde polisiye tercih etmesi, yerli polisiyenin gelişimi adına mutluluk verici!
Kitabı zevkle okudum. Maliye müfettişinin kamu yolsuzluklarını ortaya çıkarması kısmındaki detaylarda herkesin öğreneceği çok şey var.
Diğer taraftan, hem polisiye öğeler hem de kurgu yazım teknikleri bakımından gelişmeye açık kısımları olduğunu - naçizane - düşünüyorum:
1) SPOILER: Murat'ın Google Maps Timeline uygulaması üzerinden hacker kullanarak Emre'nin yerini tespit ettirmesini fazla ileri buldum. Bir maliye müfettişinin amatör dedektifçiliğe soyunup cinayeti soruşturmaya karar vermesini ve bu kadar ileri gitmesini yadırgadım. Diğer taraftan, cep telefonu yanında olan Emre'nin (cep telefonu yanında olmasa zaten Google Maps çalışmayacak) cep telefonu konum bilgileri mobil operatör üzerinden savcılık talebiyle basitçe çıkartılabilirdi. Polisin ve savcının Emre'yi şüpheli görmelerine rağmen bu incelemeyi yaptırtmayı akıl etmemelerini, Emre hakkında ayak izi haricinde kanıta sahip olmadıklarını düşünmelerini, üzerine üstlük konum bilgisini (dolambaçlı ve yasa dışı yollardan) bulduğu için Murat'a teşekkür etmelerini tuhaf buldum. SPOILER bitti.
2) Katil ve kayıp sevgiliye ilişkin kısımlar deneyimli polisiye okuru için sürpriz olamadı. Özellikle katil, kitabın karakterleri tarafından kitabın ortasından itibaren defaatle işaret edilmişti.
3) Kişilerin buluştukları veya telefonla konuştukları kısımlarda ihtiyaç duyulmayan, tekrarlayan ve okuru yoran diyaloglar var. Misal: "Nasılsınız?", "İyiyim teşekkür ederim, siz nasılsınız?", "Size ne ikram edeyim?", "Bir çayınızı alırım.", "Size konum atıyorum.", "Tamam teşekkür ederim.", "Görüşmek üzere.", "Görüşmek üzere." gibi kısımlar kitap içindeki her diyalogda mutlaka tekrar ediyor. Yalınlaştırma iyi olabilir.
4) Okura bilgi aktarmaya yönelik kısımlarda da tekrarlar çokça. Misal, İsviçre'deki banka hesaplarına ilişkin bilginin resmen alınamayacağı asgari 5 kere tekrar ediliyor. Veya "Murat xxx olabileceğini düşündü." dedikten iki cümle sonra, Murat telefonda "xxx olabileceğini düşünüyorum..." diyor. Mahfi Hoca bilgileri öğrencilerine pekiştirttiği gibi okura tekrar tekrar okutturarak pekiştirtmek istemiş :)
5) Kadın karakterleri kadın doğasına aykırı buldum: Eski eş Gülşen, çocuğunu söz verdiği zamanda almayan, kendilerini tehlikeye atan, işten atılması an meselesi olan babaya karşı abartılı derecede hoş görülü ve endişesiz. Adeta mekanik. Rüya'nın yaşanılan geceye dair Murat ile konuşmak için hiçbir çabası olmaması da bir o kadar garip.
İşini layığıyla yapmaya çalışan kamu emekçilerinin karşılaştıkları zorlukları güzel anlatan bir roman olmuş. Kamu kurumlarının dünyasına yabancı olan okurlar için öğretici olacaktır. Ayrıca tüm yolsuzlukların açığa çıkartılabildiği, tüm gazetelerin yolsuzlukların üzerine gidebildiği, yolsuzlukları araştıranların neticede görevlerine devam ettiği - hatta terfi ettirildikleri - umut dolu bir metin olmuş.
Genç kızlığım Jack Higgings okuyarak geçti. Hatta eski IRA mensubu tetikçi karakteri Sean Dillon'a kendimce aşık olduğum bir dönemim de olmuştur. O yüzden yıllar sonra Jack Higgins okumak çok keyifli oldu.
Bu romanı tarihi arka plan olarak diğer romanlarından farklı. Uçuş maceraları serisinden. İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasından hemen önce Brezilya'nın balta girmemiş ormanları üzerinde posta uçuşları yapan pilotların hayatından bir kesit okuyoruz. Eski İngiliz Kraliyet donanması pilotu Neil Mallory'nin yolu yine eski bir savaş pilotu olan, kendisinden yaşça büyük Sam Hannah ile kesişiyor. Tatlış başlayan iş ilişkisi ve arkadaşlık, araya yerli Huna kabilesiyle yaşanan karşılıklı öldürme eylemleri ve Joanna Martin isimli tam olarak kim olduğu belirsiz kadının da araya girmesiyle çirkinleşiyor.
Kitapta iyi bir maceranın gerektirdiği her şey var. Sadece sürpriz az. Olacaklar önceden tahmin ediliyor.
Sevmediğim tarafı ise Neil Mallory'nin kendisi. Maceranın içinde figüran gibi kalması, kim nereye çekerse oraya gitmesi, tepkisizliği. Başına gelen onca şeye rağmen, Hannah olsun, Joanna olsun, Rahibe olsun kimse karşı olması gerektiği kadar öfkeli olamaması. Huna kabilesi ile yaşanan ırkçı, istilacı ve politik sorunun yanından geçip bir türlü gerçekten parmak basamaması.
Bu kitabı Alanya'ya gittiğimde Öğretmenevi'nin kütüphanesinden almıştım.