Viran Kule - John Dickson Carr
https://www.cinairoman.com/book_prints/16485
John Dickson Carr’ın en iyi eserlerinden biri olarak kabul edilen Viran Kule, ürpertici bir atmosferde geçer. Yanmış bir şatodan geriye kalan yıkık bir kulenin tepesinde duran bir adam sırtından bıçaklanarak öldürülür. Fakat cinayet ancak doğa dışı varlıklar tarafından gerçekleştirilmiş gibi görünmektedir. Çünkü adam bir tarafı nehre bakan tırmanılması imkansız bu kulede yalnızdır ve görgü tanıkları, kapıdan kimsenin girip çıkmadığına yemin ederler. Çözüm her ne kadar imkansız görünse de dahiyane bir detektif ve kilitli oda gizemleri konusunda uzman olan Dr Fell için bu iş bir çocuk oyuncağıdır.
Hollywood teşkilatından dedektif Harry Bosch, genç bir kadının öldürüldüğü dikkat çekici bir davayı araştırırken yolu Bebekçi olarak bilinen bir seri katille kesişir ve onu öldürmek zorunda kalır. Fakat aynı şekilde cinayetler yine de devam eder. Bosch’un Bebekçi diye öldürdüğü adam aslında masum mudur, acaba gerçek katil kimdir? Bosch serisinin bu 3. macerasında sert biraz da huysuz polis dedektifimize alışıyor ve bir daha da bırakamıyoruz. Hatta öyle ki adam sonraki yıllarda bile emeklilikten dönmek zorunda kalmıştır, okuyucudan kaçış yok!
İzlanda'nın soğuk ve kasvetli ortamında geçen romanda yalnız yaşayan, çocuklarıyla sorunlu ve elbette tipik bir İskandinav dedektifi olmanın gerektirdiği üzere alkolik ve depresif Erlendur'un, bir cinayetin ardındaki sırları çözmek için uğraşırken kendi geçmişin hayaletleriyle de mücadele etmesi çarpıcı bir şekilde anlatılır. Kitaptan uyarlanan film Myrin’i de izlemenizi öneririz.
Cordelia Gray, kimsesiz sıradan bir genç kızken başından büyük bir işe kalkışır ve dedektif olmaya karar verir, böylelikle hafiyelik erkeklerin tekelinden çıkar.
Eserlerinde “Kim Yaptı? / İçimizden Biriydi / Yok, Hiç Kimse / Olur mu, Herkes Yaptı!” gibi tüm formülleri işleyen Kraliçe, bu romanıyla çıtayı öylesine yükseltti ki diğer polisiye yazarlarının işini çok zorlaştırdı.
https://drive.google.com/file/d/1FjQ7mOLSdBZTn5xqeA6GM8AfZgdWn0GD/view?usp=sharing
Akba Yayınevi 1969 yayın tarihi
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı Ödülü adayıdır.
Bir 'police procedural' romanı. Başkomiser Serbülent ve yardımcıları Korkut ile Sadık gece parkta bıçaklanarak öldürülen kasap Mennan’ın katilini arıyorlar. Katil aileden biri mi yoksa mahallede aktif olduğu bilinen uyuşturucu çetesinden birisine mi mensup?
Beni sürükleyen bir roman olmadı. Birkaç sebebi var:
1) Karakterler: Serbülent karakterini antipatik buldum. İnsanları sürekli terslemesi ve özellikle hitaplarda soğuk-mesafeli davranmakta ısrar etmesi, yazar tarafından karaktere boyut kazandırmak amacıyla verilmiş fakat okuru karakterden soğutan özellikler olmuş. Kendisine ısrarla 'Başkomiser' dedirtirken Korkut’la 'baba/oğlum' hitaplarıyla süren ilişkisini yapay ve emniyet teşkilatı için uygunsuz buldum. Diğer polis karakterleri de, geçmişleriyle bize tanıtılmalarına rağmen, karakter olarak benimseyemedik. Bir ‘sert Türk polisi’ doğallığı yakalanmak istenmiş ama bu çaba doğal olmamış. Polisler herkese 'atar-gider' geziyorlar. İnsanların polislerle olan diyalogları da aşırı diklenmek ile tamamen biat etmek arasında zıplıyor.
2) Kurgu: Evet öyküde bir gizem var, katili bulmaya çalışıyoruz ama katili her nedense çok da merak ettirtmedi roman bize. Sonunda da şaşırmadık.
Bunlara rağmen yerli 'police procedural' örnekleri arasında iyilerden biri.
Christie'den tam bir ortaya karışık. Çeşitli dedektifler sahneye giriyor, çıkıyor: Parker Pyne, Hercule Poirot, Harley Quin... Bazı öyküler cinayet, bazıları hırsızlık içeriyor. Aşk öyküleri bile var. Kitap en sevdiğim dedektif olan istatistikçi Parker Pyne'ın bir öyküsüyle başlıyor ama bunun vasat bir öykü olduğunu söylemek lazım. Tüm grup içerisinde en sevdiğim öykü Harlequin Çay Takımı oldu. Cinayet öyküsü olmasının yanı sıra, bazı doğaüstü öğeler de içeriyor öykü.
Ünlü şair Richard Cadogan gecenin bir yarısı bir oyuncakçı dükkanında yaşlıca bir kadının cesedini bulur. Tam o sırada da kafasına vurulur, bayılır. Uyandığı zaman oyuncakçının yerinde bir market vardır ve ceset ortada yoktur. Cadogan üniversiteden eski sınıf arkadaşı olan Gervase Fen'e ulaşır. Fen, Oxford College'de İngilizce bölümünde hoca olmasının yanı sıra, romanımızın da dedektifi oluyor. Okudukça bu suçun son derece eksantrik bir yaşlı kadının yüklüce mirasından dolayı işlendiği anlaşılır. Olayın çeşitli tarafları vardır: genç ve güzel bir kız, bir avukat, bir doktor ve bir hoca. Peki katil hangisi?
Bu kitabı cinairoman.com sitesinin tavsiyesiyle okudum. Konu beni çok heyecanlandırmıştı. Ayrıca bu 1940'lı yılların Oxford'unun harika atmosferinde geçen bir kapalı oda cinayeti. Ama her nedense, kitabı okurken umduğum kadar eğlenmedim, hatta yer yer fena sıkıldım. Kitabın üçte birinden fazlası kovalamacalarla geçiyor. Şehirde kovalamaca, arabayla kovalamaca, kilisede kovalamaca, lunaparkta kovalamaca. Her seferinde bu kovalamacaya kümülatif olarak daha fazla insan ekleniyor: daha çok öğretmenler, öğrenciler, şehir serserileri... En acayip olanı şu ki, polis hiç dahil olmuyor. Crispin sürekli bir şekilde bizi (hem romandaki karakterleri hem de biz okurları) polise ihtiyaçları olmadığı konusunda ikna etmeye çalışıyor. Argümanlar, argümanlar... Maalesef ben ikna olamadım.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe yılın polisiye romanı ödülü adayıdır.
Aras Gençtürk 2022'de Kristal Kelepçe teşvik ödülünü almıştı. O zaman da sürükleyici ve iyi yazılmış bir kitap vardı. Şimdi de öyle.
Lakin ben ilk kitabı daha çok beğenmiştim. Bu kitapta derin devlet, uluslararası komplo gibi başlayan kurgunun aile bireylerinden alınacak bir intikama dönüşmesini yadırgadım. Epeyce pahalı ve lojistik açıdan mantıklı olmayan bir intikam. İlaveten, pandemi döneminde geçen kitabın pandemiden hiç bahsetmemesi gibi ufak bir nokta dikkatimizi çekti :)
Tercümanlık yapan karakterimiz, simültane tercüme için bir otelde görevlendiriliyor. Kendisiyle temasa geçen ajansın yetkilisiyle romantizm gibi bir ihtimal de var. Fakat kız gece yarısı ortadan kaybolunca işler karışıyor. Oteldeki etkinliği düzenleyenler kim, neyin peşindeler? Derken kendimizi lüks bir tatil köyünde gizlice düzenlenen bir toplantıya sürüklenirken buluyoruz.
Sürüklenme tabiri doğrudur. Zira Aras Gençtürk 'page-turner' yazabiliyor, sürüklüyor. O yüzden sıkılmadan okuyacaksınız.
Kara Kitap ve Yeni Hayat benim için olumlu okuma deneyimleri olmadılar. Ben kitabı sevmesem bile yarıda bırakmam; buna rağmen bu iki kitabı okuyamayıp bırakmıştım. Bilmiyorum, belki de benim için yanlış bir zamandı Orhan Pamuk okumak için.
Benim Adım Kırmızı, tam tersine çok keyifli bir okuma deneyimi sundu bana:
1) Benim de ergenlik çağımda resim yapmışlığım var. Ailemde güzel sanatlarla uğraşan, bunu meslek edinen çoktur. O yüzden Osmanlı'nın nakış ve resim tarihinin bu en civcivli dönemini okumak; mürekkepleri, kıl kalemleri, altın varakları, Hint kâğıtlarını, minyatürlerin betimlemelerini, tarif edilen meclisleri gözümde canlandırmaktan çok zevk aldım.
2) Osmanlı'nın nakış ve resim tarihi, zamanın tüm fiziksel araç-gereciyle, gerçek minyatürlerin gerçek meclisleriyle anlatılıyor. Bunun yanı sıra, İslamiyet'te resmin günah sayılmasına ilişkin tüm tartışma ve düşünceler oya gibi romanda işlenmiş. Resimde üslup sorunu, 'Allah'ın gözünden görme', perspektifi günah sayma, gerçek gibi resmetmeyi (Frenk üstadların usulü) dine küfür görme gibi önemli konular okuru sıkmadan işlenmiş. 'Allah'ın aklındaki at' gibi bazı kavramların Eflatun’un idealar dünyasına ait olduğunu sezdim - doğrudan adı geçmese de. Özetle işin düşünsel tarafını okumak çok hoşuma gitti.
3) Saray'ın nakkaşhanesindeki tezhip ustasının öldürülmesiyle başlayan roman, aynı zamanda polisiye bir kurgu. Padişah'ın çok özel kitap siparişini hazırlayan Enişte Efendi, yeğeni Kara Çelebi'yi İstanbul'a çağırtır. 12 yıl önce zamansız yere Enişte'nin çocuk yaştaki kızı Şekûre'ye aşkını ilan ettiği için evinden kovulan Kara, sevgilisine kavuşma ümidiyle döner. Şekûre'nin kocası savaşta kaybolmuştur, kadın iki oğluyla babasının yanındadır. Enişte Padişah'ın kitabının biritilmesi için Kara'ya görev verir. Kara'nın ikinci görevi ise tezhip ustası Zarif Efendi'yi kimin öldürdüğünü bulmaktır. Nakkaşhane'nin usta nakkaşları Leylek, Zeytin ve Kelebek de elimizdeki şüphelilerdir. Neticede Kara katili bulmadan Şekûre'ye kavuşamayacağı için polisiye soruştumaya başlar.
Zamanında polisiye okuma grubunda okunmuştu bu kitap, ben okumamıştım. Kısmet bugüneymiş.
İyi bir okuma deneyimi oldu benim için.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Cuma Polat’ın Gaziantep’te geçen ve Atmaca Komiser’li ikinci romanı. İlkini de Kristal Kelepçe için okumuş ve çok sevmiştim. “True Detective ilk sezon gibi roman yazmış adam”, demiştim. İkinci romanı da zevkle okudum fakat ilk roman kadar etkileyici bulmadım.
Kitabın Hurufilerin halifesi kabul edilen Nesimi zamanında geçen kesitleri öyküye renk katıyor.
Hurufilere zamanında yapılan eziyetlerin intikamını almak isteyen bir seri katil eziyet ederek cinayetler işliyor ve ebced hesabıyla anlamlı hale gelen mesajlar bırakmaktan geri durmuyor.
Antep’in tarihi han ve camilerini dekor alan hoş bir Anadolu polisiyesi olmuş. Çeşitli karakterlerden çeşitli bilgiler ediniyoruz ve bu bilgilerin miktarı tam ayarında.
Sonraki baskıya naçizane notlarım: Gereği olmayan dipnotlar, bayağı ve tabii sözcüklerinin yazımındaki yanlışlar, ‘Etekleri zil çalıyor’ gibi deyimlerin hatalı anlamda kullanıldığı durumlar, tekrarlar, isim karışıklıkları vs var. Düzeltilebilir.
İlki kadar olmasa da, zevkle okunan, karakterleri doğal, temposu yerinde, gizemi kafi, kurgusu hatasız iyi bir yerli polisiye. İlk kitap da jürinin en sevilenler listesine girmişti, bu da girdi.
Cinairoman.com sitesinin "Cumhuriyet'in 100. Yılında 100 Polisiye" tavsiye listesinden seçerek okuduğum ilk polisiye.
Bir Bavyera polisiyesi ve şahane bir taşra polisiyesi örneği. Münih'teki görevinden sürgün niyetine kendi köyüne gönderilen polisimiz Franz Eberhofer, Beatles hayranı aktivist babası, indirim sevdalısı Büyükannesi Lenerl, ağabeyi, köyden arkadaşları olan tesisatçı, kasap, birahaneci vb. karakterlerle tanışıyoruz. Bavyera köyü atmosferi çok keyifli. Büyükannenin Bavyera yemekleri de okuma keyfime renk kattı. Yemeklerden bahseden metinleri bir ayrı seviyorum. Kitabın sonunda birkaç yemek tarifi de var.
Son derece esprili bir kitap, her sayfada en az üç espiri garanti. Yarım sayfa, 3/4 sayfa gibi minik kısımlardan oluşuyor. En uzun bölüm 4 sayfa olsa gerek. Değişik bir roman yazım tekniği. Sanırım bir ara deneyeceğim.
Bana çok iyi vakit geçirtti. Neden 5 yıldız vermedim? Çünkü polisiye örgüyü zayıf ve derinliksiz buldum. Eberhofer'in serisinin ikinci ve üçüncü kitaplarını da aldım, onları da okuyacağım.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Çok uzun, çok fazla karakter var. Eğlenceli ve akıcı yazılmış olmasına rağmen beni biraz yordu. Polisleri ciddiyetsiz ve laçka buldum. Baş karakter olan Lokman dahil. Lokman - Lerzan - Derya aşk üçgenini gerçekçi bulmadım, dahası konuyla bağdaştıramadım. Sonunu da anlamadım. Denklemler ne oldu? Ayrıca arada katilin ağzından yazılmış, şiir desem değil, dua desem değil, serzeniş desem değil bir takım aforizmalar vardı, hoşlanmadım.
Ama yazarın kalemi kuvvetli. Dili iyi, Türkçesi iyi bir roman. Bütün adaylar için bunu söyleyemiyoruz. Dil bakımından senenin çok sayıda adayının önüne geçen bir metin.