Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Bu kitapta o kadar çok isim ve olay var ki, nihayetinde dikkatim dağıldı ve kurguyu takip edemez oldum: Enes’in bitmeyen işi neymiş? Askerleri derin devlet mi öldürtmüş? Peki derin devlet polisleri niye öldürtmemiş? Enes ile Tuba’nın polisleri öldürmeleri tam da askerlerin öldürüldüğü döneme mi denk gelmiş? Ya da polisler öldürülünce mi asker cinayetleri başlamış? Hani 15 Temmuz yüzündendi? İşin başındaki subay neden hepsini tek tek öldürmedi de canlı halde depoya tıkıp bir de üzerine öykü anlattı? İşte bu sorular kafama takıldı. Bunların bazılarının cevabı kurguda var idiyse de ben fazla isim ve olaydan dolayı kafam karıştığı için bu cevapları bulamadım. Evet, politik bir gizem okuyoruz ama sonuçta roman okuyoruz, Soner Yalçın değil. Öykü daha yalın olabilirmiş kanaatimce.
Tercüme film repliklerinin Türkçeye girişini eleştirdiği kısım hoştu: I'm sorry for your loss. Bu yerinde eleştiriye rağmen kendisi niye Buğra’yı sürekli Anglosakson bir şekilde Kayıgil olarak andı anlamadım.
Christine filmi göndermesi hoşuma gitti. Acaba Sait Güven bunun bir Stephen King romanı uyarlaması olduğunu biliyor mu?
Her şey bir yana, iyi bir politik-polisiye gerilim. Bize farklı bir konu okuttuğu ve gözümüzün pasını sildiği için Sait Güven'e teşekkürler.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Kar, karanlık vs. derken, 'kuzey polisiyesi' atmosferini iyi vermiş. Olay da aynı bir Karin Alvtegen öyküsü. Sözlü şiddet meraklısı Sinan karakteri çok gerçekçi olmuş. Esra’nın hislerini iyi vermiş.
Çok kronik olmamakla birlikte ufak tefek imla hataları, yazım yanlışları var.
Ben bazı bölümlerin birincil tekil bazı bölümlerin üçüncü tekil şahısla anlatılmasına karşı değilim. Bu yöntemle yazılmış mükemmel romanlar okudum. Ama bu romanda dikiş tutturamamış bu yöntem maalesef. Aynı bölümün içinde bir Esra anlatıyor bir üçüncü şahıs. Kafalar karışık.
İşin polisiye tarafında ciddi bir kurgu yok. Sürpriz var diyemem, araştırma yok, çözüm yok. Canan polis olmasına rağmen figüran olarak kaldı. İşin şizofreni tarafını da daha önce çok izledik, çok okuduk. O da sürpriz olamadı.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı Ödülü adayıdır.
Şekersiz şeker hastalığı dolayısıyla oksitosin arayışını sınırlarda yaşayan seri katilimiz Cenk (bu bir spoiler değil) ve onun peşindeki polisler Ragıp ile Ahmet’in öyküsü.
Bu kitap çok sürükleyici yazılmış. Buna rağmen okurken zorlandığım yerler oldu. Zira öyküdeki her şey çok marjinaldi. Fantezi meraklısı Esra’sından kötü polis Şamil’e, kötü baba Peker’e… Cenk’in ritüellerini absürt buldum. Köpek öyküsünü bir yere oturtamadım. Özetle bir edebiyat eserinde eseri okur için kıymetli yapan, “okurun eserle duygudaşlık kurması” hissini fazla marjinallikten dolayı yaşayamadım.
İlaveten (burası spoiler olacak, spoiler endişesi olan okurlar devamını okumasın) Esra’yı zehirleyerek öldüren Meryem’in öykünün sonunda iyi kalpli Anadolu gelini yapılıp da dul polisle evlenmesine nasıl izin verildi? Anlamadım orayı.
Yine de heyecanlı ve sürükleyici. Seri katil alt türünün meraklıları sevecektir, denesinler.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı Ödülü adayıdır.
Kitap çok kısa olunca bir üçlemenin/beşlemenin bitmeyen ilk bölümü olacak diye korktum. Hiç öyle olmadı. Alper Kaya 112 sayfada bir öyküyü girişinden gelişmesinden sonucuna kadar bütünlükle kotarmış.
Çok iyi yazılmış bir metin. Polisiye kurgu gayet iyi. Sonu hüzünlü. Hapisten yeni çıkmış eski boksör yeni dedektif Korhan karakterini sevdim.
Leyla olsun diğer kafe çalışanları olsun herkes yeterli derinlikte işlenmişti. Severek okudum.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Başkomiser Şimal, annesi Kumru ve aslında komşunun kızı olan kardeşi Defne. Ordu’da iş adamının çıplak cesedi sahilde bulunuyor. Cinsel organı ve sağ göğsü kesilmiş. Çalıştığı şirket uyuşturucu ticareti de yapıyormuş. Moldovalılarla da işleri varmış. Ölen adamın taciz dosyaları da var…
Kitabın Ordu’da geçmesinden hoşlandım. Deniz kokusu, mangalda pişen levrek, turşu kavurması, mıhlama iştahımı açtı (ki ben levrek sevmem) bol bol çay içildi, benim de canım çekti. Anadolu polisiyelerinden hoşlanıyorum. Amazonlar ile bilgiler (benim için yeni değildi) de hoştu.
Polisiye kurguyu çok dengeli buldum, cinayeti, tacizi, narkotiği, intikamı vs. tadını kaçırmadan içine yedirmiş, zor işi başarmış.
Aklıma yatmayan yerler var, Janset’in Ordu’da ne yaptığı gibi. Janset karakterine gerek olmayabilirdi. Settar Amca’ya Moldovalıların uyuşturucu ticareti yaptığını bilmiyor mu diye niye sormadı Şimal? Settar Amca niye Defne’nin babası olduğunu saklamış yıllarca? Babası vardı da çocuğa niye komşu bakmış yıllarca? Defne bebekken annesine tecavüz eden Zaim nasıl 32 yaşında oluyor? vs. gibi.
Kitabın en başında elimi sarı saçımdan geçirdim, aynada ela gözlerime baktım gibi kendi fiziksel görüntüsünü anlatma çabasını acemice bulup soğuyacak olduysam da kitabın devamı iyi geldi, okuttu.
Kitabın feminizm yönü ayarında ve doğru mesajlar içeriyordu. Ve fakat ısrarla neden tecavüz kelimesini kullanmadığını anlamadım. Çoluklu çocuklu koca kadın, intihar ettiğine göre, dağ başında başına gelen şey taciz değil tecavüz olmalı.
'Osman abi' derken abinin küçük yazılması, 'çuvaldızı başkalarına batırma' gibi deyim hataları vs. ikinci baskısı olursa düzeltilebilir.
Kitabın ismini beğenmedim. Bu kitaba, öyküyle daha ilgili çok daha yaratıcı isimler bulunabilir.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Obsesif kompulsif bozukluğu olan ana kuzusu Engin karakterinde Dedektif Monk esintileri var.
Eğlenceli bir macera ama biraz karışık anlatılmış, çok "vay anasını" dedirtecek bir gizem çıkmadı. Nedense kadın yazar tarafından yazıldığını pek yoğun hissettiğim bir roman oldu. Şevrole sahibi eskinin kopuğu yeninin dedesi Tanju karakterini sevemedim.
Bir de Garo ve Celal’in yaşları kafama takıldı. Celal bir şeylere şehit olduysa asgari 60 yaşında olması lazım şimdi. Halbuki çizilen profil ve insanların ona davranma şeklini bu yaşla özdeşleştiremedim.
Problem şu ki daha giriş ve özgeçmiş kısımlarında nesne-özne-eylem uyuşmazlıkları, cümle düşüklükleri var. Bunlar metinde de devam ediyor.
Öyküleme mekaniğiyle ilgili problemler var. Zaten canlı canlı yaşayarak anlattığı katille karşılaşma sahnelerini, daha sonra polise, avukata, doktora 'reported- speech' tekrar anlatıyor. Okuru çift baskıya maruz bırakıyor.
Ruhsal hassasiyetleri nedeniyle gündüzleri çalışamayan Müberra karakteriyle İtalyan sevgilisi bana evden çıkamayan kadın karakteriyle polis sevgilisi olan Funda Menekşe’nin Perde Arkası kitabını çağrıştırdı. Burada da ‘gerçek olamayacak kadar iyi erkek arkadaş’ var. Sensiz yaşamıyorum diye kalkıp gelen İtalyan sevgili, cinayet sonrası kızı lüks restorana yemeğe götürüyor, evin alışverişini yapıyor, kendisinin (seks dahil) kızdan hiçbir beklentisi yok. Para nereden geliyor belli değil. Bu kadar doğaüstü bir beyaz atlı prens profili çizen yazarımızın sanki erkek doğasının kitabını yazmışçasına sürekli olarak ‘erkek milleti böyledir’ genellemeleri yapması da cabası :) Çok saf ve temiz bir kitap olmuş.
Polisiye konuda orijinal bir buluş yok maalesef. Her sene yetiştirme yurdunda büyümüş travma sahibi yetişkinleri ve yurtta çıkan yangın dolayısıyla kaybolan kayıtları en az bir romanda okuyoruz. Yine de Betül Fırat'ın güzel bir çabası var. Yazmaya devam ederse keyifli şeyler okuyabiliriz.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Melih Emeç'in Kristal Kelepçe yarışmasına gönderdiği ikinci kitabı. İlk kitabı Kesikbaşlar Çıkmazı'nı da heyecanlı ve yerellik bakımından kuvvetli bulmuştum. Grange gibi kan-revan-vahşet kurgularını seviyor Melih Emeç. Bu kitabı da öyle. İlk kitabındaki işkence motifleri bu kitabında da var. Hatta bu kitabında ilk kitabının kafa nakli temasına ufak bir atıf da yapılmış.
Velhasıl, kitabın katilleri olan intikamcı ikili, kadın ve çocuk katillerine yaşattıklarını yaşatmadan ölmemeye yeminli. Bu konuyla ilgili sıkıntım şu: Bu orijinal bir konu olmaktan çıkalı çok oldu. Her Kristal Kelepçe'de en az iki tane aynı temalı kitap okuyoruz. Ayrıca yetim evinde büyüyen çocukların büyüdüklerinde intikamcı olmaları da bir o kadar tekrarlanan bir tema.
Fakat Melih Emeç yine bir page-turner yazmış. Konu bana enteresan gelmemesine rağmen heyecanla okudum. İlk kitabını da öyle okumuştum.
Diyaloglar çeşitli bazı kitaplarda eleştirdiğimiz gibi arka arkaya senaryo gibi sıralanıyor. Arada metin, edebiyat, söz ve anlam sanatları yapma çabası yok. Buna rağmen diyaloglar doğal, akıcı ve gerçekçi. Yerel dil ve argo kullanımları başarılı. Melih Emeç işin edebiyat tarafına biraz kafa yorsa çok iyi işler yapabilir.
Redaksiyon ihtiyacı var kitabın. Ek ve noktalama işareti hataları, cümle düşüklükleri, yanlış yazılmış kelimeler vs. düzelirse iyi olur.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Ufak tefek hatalar varsa da anlatım dili ve edebiyat bakımından başarılı.
Misli Perin karakterinin ilk kitabı değil diye anlıyorum. Son kitabı da olmayacak gibi görünüyor. Zira kitabın sonu Misli’nin geçmişi ile ilgili bir gizeme ışık tutarak bitti. Ama karakterlerin devamlı oluşu kitabın ve kurgunun bütünlüğüne halel getirmemiş. Bütünlükten yana sıkıntı yok.
Misli’nin Şule ve Selim isimli arkadaşları ile olan ilişkisinden biraz sıkıldım. Ferhan Başkomiser karakterini sevdim. Misli’nin kendisini aynı derece sevdiğimden emin değilim. Komşu kızı Seçil Karakteri başarılıydı. Çok girift bir polisiye kurgu değilse de beğendim. Kitabın ikinci yarısını daha heyecanla okudum. Olağanüstü bir sürpriz çıkmadıysa da güzel bir polisiye idi. Sonda çıkan dram beni üzdü. Sonunu beğendim.
Beylik laflar, hayata dair çıkarımlar, zorlama edebiyat… Yavuz ile Mehtap’ın ilişkisi, ev arkadaşı Aslı, aldırılan bebek, evlilik; işin polisiye tarafıyla tamamen ilgisiz detaylar. 120 sayfa ne okuduk bilmiyorum. Polisiye (olması gereken) kısım kitabın son 30 sayfasında. Sürpriz yok, gizem yok, araştırma yok, kurgu yok, derinlik yok.