İki roman iki farklı çizer tarafından yeniden üretilmiş. Her ikisinin de üslubu çok keyifli. Zevkle okudum. Zenci bibloları favorim.
Lakin, On Küçük Zenci benim belki on beş kere okuduğum, neredeyse ezbere bildiğim bir romandır. Dolayısıyla onu okurken akışta bir zorlanma hissetmedim. Fakat Mavi Trenin Esrarı (daha önce okumuş olmama rağmen) kurgunun detaylarını unuttuğum bir romandı. Unutmuş olarak çizgiromandan okuyunca bazı yerlerde ne olup bittiğini tam anlayamadım. Bazı detaylar atlanmış ve/veya hızlı geçilmiş. Bu gözle bakınca, On Küçük Zenci için de aynı eleştiriyi yapmak mümkün. Ben kurguya çok hakim olduğum için bu atlamalar beni rahatsız etmemiş sadece.
Dolayısıyla bu seriyi Agatha romanlarını halihazırda okumuş olanların, çizgi versiyondan alacakları sanatsal zevk için okumalarını öneririm. Romanı okumayanların kurgunun güzelliğini kaçırma riski yüksek.
Afganistan'da neler oluyor?
Afgan halkının o topraklardaki tarihini öğrenmeden bugün ne olduğunu tam olarak anlamaya imkan yok. Doğrusu neymiş öğrenmek istiyorum ama akademik makale okuyacak mecalim yok diyenin imdadına Forsyth yetişiyor.
Malumunuz Forstyh her türlü politik conflict'e dair okuyucularına bilgiyi gerçekçi bir üslupla sunan harika bir yazar. Çünkü o bir conflict bölgesi muhabiri, bir araştırmacı gazeteci aslen. Ve fakat aynı zamanda da mükemmel bir hikaye anlatıcısı. Bu iki özelliğini birleştirdiğinde başyapıtlar koyuyor ortaya.
Afgan'da Afganistan'daki etnik aşiretleri, bunların neden birleşip bütün olarak hareket edemediklerini, Afgan Rus savaşını ve Taliban'ın doğuşunu okuyup öğreniyoruz. Özellikle Taliban ile ilgili çok çok ilginç şeyler öğrendim.
Ancak bu kitapta her nedense Forsyth'ın hikaye anlatıcılığı her zamankinden zayıf kalmış. İnsanın kendine kaptıracağı bir kurgu bulamadım bu romanında. Karakterle de pek bütünleşemedim. Forsyth'ın muhteşem twist'li sonlarını, şahane kurgusunu aradım. Bulamadım.
Glenn Meade Türkiye'ye kitap fuarına geldiğinde imzalatma şansım oldu bu kitabı. Benim için önemliydi çünkü bu kitabı GETEM'in sesli kitaplar kütüphanesi için seslendirmiştim. Sağolsun kendisi de ilgi gösterdi ve hatta fuar dönüşü bana küçük bir teşekkür e-postası attı. Alçak gönüllü ve sempatik bir yazar.
Heyecanlı, maceralı bir Meade. Ortadoğu'dan Vatikan'a uzanan bir macera. Meğerse İsa Mesih tarihi bizim bildiğimiz gibi değilmiş ve bu konuda gizli antik parşömenler varmış. Bu parşömenlerin peşinde de iyisi, kötüsü, yakışıklısı, güzeli, çirkini...
Keyifli bir macera.
Muska'nın algıları açık çocuk karakteri Sarp Sapmaz büyümüş.
Bodrum katında gül desenli yer taşları olan eski bir ev. Evin etrafında farklı ajandaları olan çeşitli karakterler. Gül desenlerine maruz kalanların başına kötü şeyler geliyor tahmin edeceğimiz gibi. İçerideki doğaüstü kötülük ile mücadelede görev yine Sarp'a düşüyor.
Korku-fantazya'da önemli bir isim olan Sadık Yemni'nin epeyce hacimli bir kitabı. Ama gözünüz korkmasın. Bu kitaptaki kurguyu Muska'ya göre daha derli toplu buldum.
Sonu sürprizli çıktı. Beklemediğim bir son oldu. Bu sonu beğendim mi? Emin değilim.
Keyifle okudum.
(Bu kitabı GETEM sesli kütüphane projesi için seslendirdim.)
Kitapları liste görünümünde görmek seçeneği de olsa iyi olur.
1-1966 yılında yazılan bir kitap nasıl olur da 1965 yılında basılır.
2- 1965 ve 1973 baskılarının kapakları ters olarak birbiri yerine konmuş.
3- Ayrıca aynı yayınevinin 1983 baskısı da var.
Yönetmenin Contratiempo (2016) ve Julia'nın Gözleri (Los ojos de Julia -2010) filmlerini de önermek lazım. İspanyol polisiyesini bize sevdiren filmlerdir
Finalini biraz tuhaf buldum; fakat genel olarak sürükleyici, okuması eğlenceli bir kitaptı. Yazarın bildiğim kadarıyla 3. kitabı; çok tanıtımı yapılan ön planda bir yazar değil fakat kesinlikle bir şans verilmeli