Shephen King'in gençlik zamanında yazdıkları gibisi yok.
Bence Christine en iyi King romanlarında ilk beşte olmalıdır. Harika bir korku fikridir her şeyden önce. Bu bir klasik!
Bu kitabı yüz yıllar önce okudum ve tüylerimi diken diken eden, gece tuvalete giderken koridordaki ışığı açma gereği hissettiren her sahnesi halen aklımdadır.
Kıskanç, güzel ve kinci Christine...
Yani, ne bileyim... Grange yaşlanıyor galiba. Ya da seri üretime mi geçti?
Grange her zaman daha önce işlemediği farklı bir konu buluyor, farklı ülke ve kültürlere bizi götürüyor. Kaiken'de bu konuda bir sıkıntı yok.
Dedektifimiz hamile kadınları ve bebeklerini katleden bir seri katilin peşinde ve katilin kim olduğunu bildiğinden de emin. Onu iş üzerinde yakalaması lazım. Diğer taraftan bu dedektifin karısı Japon ve konunun ilerleyen kısımlarında olay Japon kültürüne doğru kayıyor.
Sıkıntı şu: Kızıl Nehirler, Leyleklerin Uçuşu gibi ilk kitapları unutulmazdı. 20 yıl geçsin, ne okuduğunuzu hatırlardınız. Grange'nin yeni kitapları öyle değil nedense. Sürükleyicilik de azaldı sanki...
Yerli polisiye candır.
Nuray Atacık'ın yeni kitabı çıkmış. Çok sevindim! Fener Balığı'na bayılmıştım. Sırada Bukalemun var.
Birkaç maddede toparlamak istiyorum düşüncelerimi:
- Fener Balığı kesinlikle basit olmayan bir olay örgüsüne sahip. Birden fazla suçun birbirine karıştığı sağlam bir suç romanı. Sonu da okuyucuyu tatmin ediyor.
- Çok fazla sayıda (hem polis, hem 'subject' olmak üzere) karakter var. Fakat Nuray Atacık bu kadar kalabalık karakter kadrosundaki herkesi okuyucunun kafasını karıştırmadan ve derinlikli şekilde vermeyi başarmış. Zor bir iş.
- Fener Balığı çok iyi bir 'police procedural' polisiye örneği. Amerikanlaşma tuzağına düşmeden, Türk polis teşkilatında yabancılaşmadan yazılmış. Diğer taraftan olayı yerli dizi romantizmine de çevirmemiş, modern teknolojilerin kullanımını atlamamış, mevzuat gerçeğini kulak arkası etmemiş. Her şey kararında.
- Diyaloglar çok gerçekçi. Karakterler bu yüzden yapay değiller. Küfür etmesi gerekenler gerektiği yerde ediyor, argo konuşması gerekenler gereketiği yerde konuşuyorlar. Abartı yok. Yine her şey kararında.
Velhasılı, Nuray Atacık çok başarılı. Devamını diliyorum içtenlikle.
(Not: Kitabın isminin neden Fener Balığı olduğunu anlayamadım. Bir tek orası muamma kaldı benim için :) Bir vesileyle Nuray Hanım'a sorabilirim inşallah.)
Murat Menteş'in üçüncü romanı.
İlk romanını okudum, Murat Menteş'in anlatım tarzına bayıldım. Sonra her kitabını çıktıkça okur oldum.
"Sözcüklerle yaptığınız oyunlar..." gibisinden bir şey sorulduğunda Menteş, "Nimetle oyun olmaz." demişti. O yüzden Menteş'in tarzını 'söz oyunları' olarak nitelemek istemiyorum. Fakat başka da nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Çok farklı bir kalem, benzeri yok. Mutlaka okumak lazım.
100 yaşını aşmış Ruhi Mücerret bir reklam makinesine dönüşüyor. İlk iki romanından daha derli toplu bir kurgu olduğunu düşünüyorum. Sonu ve anafikir güzel bağlandı. Bir popüler kültür eleştirisi aynı zamanda.
Diğer romanlarda anlatım tarzı ve dil kurgunun önüne geçiyordu. Bu romanda anlatım tarzı ve dil hiçbir şey kaybetmediği gibi, kurgu da güçlenmiş bence. Ayrıca din ve felsefe üzerine daha fazla sohbet ve gönderme var.
Murat Menteş'in ilkinci romanı. İlk romanını okudum, Murat Menteş'in anlatım tarzına bayıldım. Sonra her kitabını çıktıkça okur oldum.
"Sözcüklerle yaptığınız oyunlar..." gibisinden bir şey sorulduğunda Menteş, "Nimetle oyun olmaz." demişti. O yüzden Menteş'in tarzını 'söz oyunları' olarak nitelemek istemiyorum. Fakat başka da nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Çok farklı bir kalem, benzeri yok. Mutlaka okumak lazım.
Hayati Tehlike sevdiği Şebnem Şibumi ve Gerçek ile mutlu bir hayat sürmek istiyor. Ancak peşinde farklı nedenlerden dolayı bir sürü karakter var: Fu, Müntekim, mafya...
(Yıllar sonra edit: Velhasıl hikaye okurken çok eğlenceliydi. Belki o zaman da bir tık dağınık gelmişti bana. Ama sonradan (anlatının damağımda harika bir lezzet bıraktığını çok iyi hatırlamama rağmen) kurguda ne olup bittiğini anımsayamadım bir türlü. Dili, anlatım tarzı kurgunun kesinlikle önüne geçiyor. Orası net.)
Şibumi göndermesine ayrıca dikkat edilmeli.
Murat Menteş'in ilk romanı. İlk okudum, Murat Menteş'in anlatım tarzına bayıldım. Sonra her kitabını çıktıkça okur oldum.
'Sözcüklerle yaptığınız oyunlar...' gibisinden bir şey sorulduğunda Menteş 'Nimetle oyun olmaz.' demişti. O yüzden Menteş'in tarzını 'söz oyunları' olarak nitelememek lazım. Fakat başka da nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Çok farklı bir kalem, benzeri yok. Mutlaka okumak lazım.
Dublörün Dilemması'nda aynı anda iki farklı yerde bulunması gereken kişiler için yüz değiştirme maskesi kullanarak dublörlük yapan Nuh Tufan'ın macerası anlatılıyor. Müşterisi Ferruh'un gizli ajandası, peşindeki adamları atlatmak.
(Yıllar sonra edit: Velhasıl hikaye okurken çok eğlenceliydi. Belki bir tık dağınık gelmişti bana o zaman da. Ama sonradan (dilin damağımda harika bir lezzet bıraktığını çok iyi hatırlamama rağmen) kurguda ne olup bittiğini hatırlayamadım bir türlü. Dili, anlatım tarzı hikayenin kesinlikle önüne geçiyor. Orası net.)
İlaveten: Kapaktakiler de Alper Canıgüz ve Onur Ünlü. Hepsi birbirinin arkadaşıydılar. Birlikte Afili Filintalar internet sitesini kurmuşlardı. 'Afili Filintalar' ismi de bu kitaptan geliyor.