Bu kitabı sekiz ya da dokuz kez okumuş olmalıyım. Aslında vakit geniş olsa her sene bir kere daha okurum. Ama ömür kısa.
Bu romanı her bitirişimde muhteşem bir yitip gidişin hikâyesi olduğunu daha şiddetle hissediyorum.
Ben polisiye okurum. Gülün Adı’nı ilk elime alışım da “polisiye” olduğu zannıyla gerçekleşti. Peki, Gülün Adı gerçekten bir polisiye miydi?
"... Romanımın başka bir başlığı vardı," diyor Eco, “Suç Manastırı”. Bunu bir yana bıraktım, çünkü okuyucunun dikkatini yalnızca polisiye konuya çekiyordu ve baştanbaşa eylemden oluşan öyküler peşindeki bahtsız alıcıları onları kandıracak bir kitabın üstüne atılmaya sürükleyebilirdi...
Ansiklopedik kaynaklar, Gülün Adı’nın “1327 senesinde bir İtalyan Manastırında geçen tarihi bir polisiye” olduğunu açıklıyor.
"... Bizi ürperten biricik şeyin, yani metafizik ürpertinin hoş bir şey gibi alınmasını istediğim için de (kurgu örnekleri arasında) en metafizik ve felsefi olanı, polisiye romanı seçmekten başka bir şey kalmıyordu bana..."
Gülün Adı, seksenine varmış bir Benedikten rahibi olan Melk’li Adso’nun yeni yetmeliğinde başından geçen olaylar üzerine yazdığı bir Ortaçağ kroniği.
Bu da benim bu roman üzerine yazdığım yazının girişi.
https://www.cinairoman.com/posts/1520
Baskerville'li William Birader üzerine bir karakter incelemesi. Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, bugüne kadar yazdığım tüm yazı/inceleme/deneme/öykü/roman türü metinler arasında açık ara en iyi yazım budur.
Benim için bu kadar özel bir kitap için az bile.
200 sayfa kadar okuduktan sonra artık tahammül edemeyip sonunu okuyup bıraktım. çetin ikmen sıradan bir komiser, çirkin, kısa boylu, dokuz çocuklu bir adam. polisiye romanlarda ekzantrik karakterlere benzememesi iyi ancak roman çok karakter üzerinden anlatılınca bu sıradan komiseri de çok tanıyamıyoruz. roman çok ağır ilerliyor, bu durumda okuyucunun merak duygusu gittikçe pörsüyor. ben sevmedim.
iki arada bir derede kaldığım bir polisiye oldu. yer yer beğendim yer yer sıkıldım, bir an önce bitsin dedim. bu romanda da hakan nesser'in karambol romanındaki durum sözkonusu. çetin ikmen polisiyesi deniliyor ama çetin ikmen hastalık izninde olduğu için soruşturmayı başka bir komiser yürütüyor. çetin ikmen de dışardan destek veriyor. muamma bakımından beğendim yine de.
kati hirşel, almanya doğumlu ancak istanbul'da yaşayan, yalnızca polisiye kitaplar satan bir kitapçı ve polisiye sever. aynı zamanda da amatör dedektif. bu romanda satın almak için kelepir bir ev ararken dolaylı olarak bir cinayetle karşı karşıya kalıyor. ilk başta cinayetin şüphelisi durumuna düşse de kısa sürede masumiyeti anlaşılıyor. ancak yine de merakını dizginleyemeyip katili araştırmaya devam ediyor. esmahan aykol bence iyi bir anlatıcı. kitap zevkle okunuyor. muamma kısmı da iyi denebilir.tek sorun bence kati hirşel'in amatör dedektif olması. amatör dedektifler ya kendi başlarını ya da bir yakınlarını beladan kurtarmak için dedektiflik yaparlar. bu romanda da kati hirşel'in cinayetin şüphelisi olmadığı anlaşıldıktan sonra olayı araştırmaya devam etmesi biraz tuhaf kaçıyor. oysa kahramanımız hem kitapçılık hem de dedektiflik yapabilir. bu durumda daha gerçekçi olurdu. yine de zevkle okunan bir kitap.
kitaptaki hikayelerin çoğunluğunda polisiye bir konu olsa da bazı hikayeler farklı türde. zaten bu yüzden gizemli öyküler alt başlığı konulmuş. özellikle feneryolu cinayetleri kitabından tanıdığımız dedektif kerim ülkü'nün bir kapalı oda cinayetini aydınlattığı hikayeyi çok zekice buldum ve beğendim. okunası bir kitap.
gençliği sol örgütün içinde geçmiş, 80 darbesinden sonra kaçak yaşamış, tutuklanıp hapis yatmış, hapisten çıktıktan sonra bir süre tutunamamış bir adam, Süha. bir gün arabasıyla kaza yapınca yakınlardaki bir Alevi köyünde Cem Evi'nde yaşanan bir olaya şahit olurken kendi geçmişiyle hesaplaşıyor. konusu, anlatımı, kurgusu güzel bir roman.
ahmet ümit'n kendi yaşam öyküsünden yola çıkarak yazdığını düşündüğüm hikayeleri keyifle okudum. özellikle de devrimci gençlerin darbe sonrası yaşadıkları kişisel hesaplaşmalara dair olanları çok beğendim.
eski tarz bir polisiye. çok keyif almadan okudum. kill bill'e esin kaynağı olması yönüyle ilginç. sonunda muamma çözüldükten sonra yazar bir sürpriz daha yapıyor ve adaleti kendi elleriyle sağlamaya çalışanlara eleştiri getiriyor.
ne yazık ki yarım bıraktığım bir roman oldu. zamanına göre belki iyi bir polisiyedir. çeviri dilinin de eskimiş olması okumayı zorlaştırıyor kanımca. kocasını işlemediği bir cinayetten kurtarmaya çalışan genç bir kadının hikayesi. ancak heyecandan yoksun, vasat bir kurgu.
ne yazık ki beğenemedim bu kitabı. şiir ve polisiyeyi yan yana getirmek orjinal bir fikir olabilir belki ama benim hoşuma gitmedi. okumakta zorlandım ve yarım bıraktım. aslında günay gafur iyi, üslup sahibi bir yazar. kitaptaki şiirsel kısımlardan bunu anlamak mümkün ama şiirsel anlatım polisiyede gitmiyor bence.
Cinairoman.com'da Eylül 2019 okuma kitabı olarak seçtiğimiz Farahnaz’ın Çiçeği, okuması keyifli bir kitap fakat bir kim-yaptı polisiyesi olmasına rağmen gizem öğesi çok düşük. Hatta öyle ki, katil bu kadar aşikar olamaz, olmamalıdır diye bir trick arayıp, en umulmadık kim ola acaba diye düşünüyorsunuz. Fakat ortada pek de başka katil namzedi bulamayınca, “Eh, ne yapalım. Yetmişli yılların sonunda, bir taşra kentindeki burjuvaların yaşamı nasıl oluyormuş?” diye devam ediyorsunuz. Ve bu kararınızdan hiç pişman olmuyorsunuz.
Romanın her yerinden fırlayan, her çeşit kadınlar, özellikle orta sınıftan olanlar muhtemelen kadın okuyucuların çoğuna kendi anneleri ve onların arkadaşlarını, yaptıkları 'gün'leri anımsatmıştır. Büyüklerin sıkıcı konuşmalarına hiç karışmadan mutfakta ayaküstü atıştırılanın kek ve böreklerin ardından sıvışılıp kaçılan günleri. Karşı cinsten okuyucular ise, bizim Cinai erkeklerinin kibarca dile getirdikleri gibi, “böyle zulüm görmedik” diyebilirler ;)
Farahnaz’ın Çiçeği ne kadar sıcak bir kitapsa, baş karakter Yıldız Alatan da bir o kadar itici bir tip. Aslında kitapta yer alan kadınların hemen hepsi birbirlerinden bağımsız ayrı sevimsizlikteler. Yaprak Öz, şiddetli bir pozitif ayrımcılık yaparak Farahnaz’ın Çiçeği’nde erkek karakterleri gölge figüran rollerine yakıştırmış, zavallı adamlar kötü bile olamıyorlar.
Kitabın girizgahından bir polisiye serisinin planlandığını, torunu Berrak vasıtasıyla daha birçok Yıldız Alatan macerasının okuyucuları beklediğini çıkarmak mümkün. Bu ilk Yıldız Alatan macerası, sıkı polisiye okuyucularında olay örgüsü ve kim olduğu hemen çıkartılabilecek katiliyle biraz hayalkırıklığı yaratma tehlikesine karşın yine de kendini zevkle okutmaktadır. Serinin her yeni çıkan kitabiyla karakterlerin ve gizem unsurlarının daha derinleşeceğine inancim büyük.
hakan nesser'in beni hayal kırıklığına uğratan ilk iki romanından sonra ilaç gibi geldi. bunda çevirmen Ali Gür'ün kitabın orjinal dilinden yaptığı temiz çevirisinin etkisi de var muhakkak. ancak yazarın usta anlatımını da es geçmemeli. hakan nesser çok iyi bir anlatıcı. hikayeyi hiç acele etmeden ancak sıkıcılığa da boğmadan anlatıyor. kurgu çok iyi. istemeden birisinin ölümüne neden olan bir adam suçunu itiraf etmeyince başka suçlar işlemeye başlıyor. ve cinayet masası dedektifleri de katili bulmaya. yalnız van veteeren burada biraz yan karakter gibi. elbette olayın çözülmesinde büyük katkıları oluyor ama yazar daha çok diğer dedektifleri anlatmayı seçmiş. güzel bir polis soruşturması romanı.
Başlarken endişeliydim, ama umduğumdan daha çok beğendim. Belki de tüm kitaplara böyle başlamak lazım, beklentiyi düşük tutunca insan beğeniyor. Ama tabii, bu bir tıbbi gerilim ve ben tıbbi gerilim severim.
Kitabın sonu benim sevdiğim alanlara bağlandı. Biyolojik fenomen fikrinden de hoşlandım.
Bazı beni sıkan tarafları oldu:
1) Aile hekimi kadın doktorun sürekli acil servis ünitesinde acil müdahale yaparak birilerini hayata döndürmesinden sıkıldım.
2) Bazı diyaloglar gereksiz uzun ve mükerrerdi. Polisin kadını kalmaya ikna etmeye çalıştığı kısım, polisin geçen yüzyılda olmuş olayı öğrenirken tüm biyolojik teoriyi baştan anlatması vs.
Kitabın ismi de göle gönderme yaptığı için fena bir tercüme olmamış.
Hikayenin sonunu bağlamadılar, bundan sonra göle girmek yasak mı değil mi? :)
ne yazık ki hakan nesser'in ikinci van veteeren kitabı benim için hayal kırıklığı oldu. bunda yayınevinin alelacele yapmış gibi görünen baskısının da payı var. kitap sanki çevrildikten sonra editör tarafından hiç kontrol edilmemiş gibi. gözardı edilemeyecek kadar çok yazım yanlışlarını hesaba katmasam bile o kadar çok anlatım bozukluğu olan cümle var ki bazen ne denilmek istediğini hiç anlayamadım. yayınevinin bir polisiye seriyi sırasıyla basmasını takdir etmekle birlikte daha özenli bir çalışma beklerdim. bunun dışında konuya gelirsem hala nasıl bir karaktere sahip olduğunu çözemediğim van veteeren bu defa küçük bir kasabada baltayla işlenen cinayetleri çözmeye çalışıyor. ama katilin nasıl bulunduğunu ben anlayamadım. belki de benim eksikliğimdir. ama yazar s.s. van dine'ın polisiye yazmanın 20 kuralından katilin kimliği ile ilgili olan önemli bir kuralı çiğniyor. elbette bu kurallar kutsal kitap gibi dokunulmaz değil ancak kitabın sonunda katilin kimliği ortaya çıktığında vay canına denilmeyecek bir durumla karşılaşıyoruz. bununla birlikte katilin cinayetleri işleme sebebi gerçekçi ve oldukça dramatik bir nedene dayanıyor. şimdi de karambol'ü okuyacağım.
İsveçli polisiye yazarlarına ayrı bir ilgim var. Henning Mankell'in Wallander serisini, Wahlöö&Sjöwall çiftinin Martin Beck serisini zevkle okumuştum. Bu yüzden Hakan Nesser'i çok merak ediyordum. daha önce Karambol ismiyle çevrilmiş ancak okumaya elim gitmemişti. çünkü polisiye serilerini sırasıyla okumak isterim. İndie yayınlarını Van Veeteren serisini sırasıyla çevirmeye başladıkları için tebrik etmek istiyorum. bu serinin ilk kitabı the mind's eye. kurtların saati serinin 7. kitabı. yani ilk kitap basılmış ama yedincinin adı konulmuş. neyse kitabı genel olarak beğendim. van veeteren de eşinden boşanmış, iki çocuklu yaşı geçkin bir polis. bu yönüyle wallander'e benzettim. ama yazarın hikayeyi anlatma yöntemi nedeniyle başkahramanı çok tanıyamadığımı hissettim. benim için polisiyede dedektif karakteri kitaptaki herşey kadar önemli. yine de genel olarak beğendim.
Storytel'den bitirdiğim ilk kitap oldu. İstanbul trafiğine ve araba kullanmaya dair bakış açım değişti. Elbette bunda Nesbo'nun sürükleyici kurgusunun etkisi büyük.
Sean Barrett'in sesinden dinledim. Gerçek bir profesyonel. Fakat bazı karakterleri seslendirirken fazla parodiye kaçtığını düşündüm. Özellikle kadınlar ve kötü karakterlerde abartılı seslendirmeler beni biraz rahatsız etti. Benim karakteri hayal etme özgürlüğüme müdahale etti bazı yerlerde.
Harry Hole'nin önceki maceralarını okumadım, hiç de eksikliğini hissetmedim. Oldukça iyi bir kurgu, n kere birilerini katil diye kovaladık, katil olmadıklarını anladık. Sonuna kadar merakla okuduk. Seri katilin kurban seçme sistematiği olmasını beğendim. Tıbbi öğeler de hoşuma gitti.
Karakterler gerçekçi çizilmişti. Bunun tek istisnası Magnus Skarre oldu. Birilerinin diyaloglarda aptal yorumlar yapması lazım ki, Harry Hole ve Katrine Bratt akıllı yorum yapabilsinler. Buna itirazım yok. Nesbo Skarre'yi abartmış.
Kar, kış, kardan adam, soğuk karlı geceler vs... Atmosfer iyi verilmişti.
Merhabalar. Ben de yeni üye oldum. Çocukluğumdan beri Sherlock ve Agatha Christie romanlarını okurdum. Yakın zamanda da bu siteye üye oldum ve birçok farklı kitap, yazar ve yayınevi farkettim. Hatta sattığım kitapların parasına Nadirkitap'tan güzel bir polisiye seri satın almaya başladım. 1 kitap eksiğim kaldı seride. Ayrıca kitapları da okumaya başladım. Yakın zamanda incelemelerini eklerim. Kütüphanemi polisiye ile doldurmaya karar verdim. :)
Kitap, 2 perdelik bir tiyatro oyunu gibi yazılmış. Birinci bölümde Sherlock Holmes ve Dr. Watson, Birlstone bölgesindeki bir malikanede cinayeti araştırmaya giderler ve kısa sürede Sherlock Holmes cinayeti çözer. Cinayet aslında çok ikircikli bir durumdur. İkinci bölümde ise bu olaydan biraz eskiye giderek kitaba ismini veren Korku Vadisinde olan olaylar anlatılır, tabii ki birinci bölümdeki cinayetle alakalıdır bu olaylar. James Moriarty'den ve bağlı olduğu örgütten bahsediliyor ayrıca. Kitabın son sözü ise doğrudan James Moriarty ile alakalıdır. Tavsiye ettiğim, kafanızı yormadan okunacak güzel bir kitap.
Okurken sıkıldığım nadir Agatha Christie romanlarında birisi. Polisiye ögeleri de var fakat aşk konusu beni kitaba çekmeyi başaramadı ama kitabı yine de okunmaz hale getirmemiş.
Türkiye Polisiye Yazarlar Birliğinin çıkarmış olduğu 20 farklı yazarın 20 farklı öyküsünü içeren bir kitap. Polisiye kitaplar favorim olduğu için neredeyse 2 gün gibi kısa sürede bitirdim kitabı. Birkaç öykü hariç kitabı beğendim. Farklı hikayeler ve farklı yazarlar arıyorsanız kitabı okuyun bence.
"Careless in Red"
Lynley serisinin 15. kitabı
true dedectives dizisinin senaristinin yazdığı bir roman olduğu için okumak istedim. kitap çok güzel başladı, yakında öleceğini öğrenen bir katilin genç bir kadınla yolunun kesişmesi ve birlikte yaptıkları yolculuk. ortalarda biraz sıkıcılaşsa da sonrası çok farklı, beklenmedik ve etkileyici bir hikayeydi.
*KEATINGS 100 BEST CRIME AND MYSTERY BOOKS
H. R. F. Keating was the crime books reviewer for the London Times for 15 years, a former chairman of the British CWA, and a past president of the Detection Club. His 100 Best Crime and Mystery Books was published in 1987
*Lehman's Recommended Detective Novels And Stories ( 85 Books )
In his book, The Perfect Murder: A study in Detection (1989), David Lehman provides a list
*Booksellers 100 Favorite Mysteries Of The Twentieth Century ( 96 Books )
Members of the Independent Mystery Booksellers Association compiled a list released in January 2000
*Bourgeau's Classic Mystery Books ( 209 Books ) In his Mystery Lovers Companion of 1986
*Winks' Personal Favorites In Detective Fiction ( 304 Books )
In the Appendix to his Detective Fiction, A Collection of Critical Essays
*Barzun And Taylor's Classic Crime Novels ( 90 Books )
Jacques Barzun and Wendell Hertig Taylor in their A Catalogue of Crime (Rev. & Enl. Edition, 1989)
*Haycraft-queen Cornerstones, A Definitive Library Of Detective, Crime And Mystery Fiction 1748-1952 ( 182 Books )
In 1941, Howard Haycraft compiled a list of detective stories for a book entitled Murder for Pleasure
*Symons 100 Best Crime Stories ( 100 Books )
Julian Symons was awarded the British CWA Cartier Diamond Dagger for lifetime achievement
*Lachman's One Hundred Notable American Novels Of Detection ( 100 Books )
In his A Reader's Guide to the American Novel of Detection (1993)
*Oleksiw's 100 Classic British Mystery Novels ( 108 Books )
In A Readers Guide to the Classic British Mystery (1988)
Joseph Wambaugh'nun Mavi Savaşçı romanı ve çevirisi çok güzeldir. ancak yazarın ikinci okuduğum kitabından sonra bende oluşan kanaat bu romanların bildiğimiz anlamda polisiye olmadığı yönünde. çünkü her ne kadar bu romanlarda polisler başrolde olsa da hikaye belli bir suç ve bu suçla alakalı muamma etrafında ilerlemiyor. daha çok polislerin hayatları, hissiyatları, yaşadıkları ilginç olaylar anlatılıyor. Gölge Protokol'ü de ne kadar kendimi zorlasam da bitiremedim. çevirisini de beğendiğimi söyleyemem.