Problem şu ki daha giriş ve özgeçmiş kısımlarında nesne-özne-eylem uyuşmazlıkları, cümle düşüklükleri var. Bunlar metinde de devam ediyor.
Öyküleme mekaniğiyle ilgili problemler var. Zaten canlı canlı yaşayarak anlattığı katille karşılaşma sahnelerini, daha sonra polise, avukata, doktora 'reported- speech' tekrar anlatıyor. Okuru çift baskıya maruz bırakıyor.
Ruhsal hassasiyetleri nedeniyle gündüzleri çalışamayan Müberra karakteriyle İtalyan sevgilisi bana evden çıkamayan kadın karakteriyle polis sevgilisi olan Funda Menekşe’nin Perde Arkası kitabını çağrıştırdı. Burada da ‘gerçek olamayacak kadar iyi erkek arkadaş’ var. Sensiz yaşamıyorum diye kalkıp gelen İtalyan sevgili, cinayet sonrası kızı lüks restorana yemeğe götürüyor, evin alışverişini yapıyor, kendisinin (seks dahil) kızdan hiçbir beklentisi yok. Para nereden geliyor belli değil. Bu kadar doğaüstü bir beyaz atlı prens profili çizen yazarımızın sanki erkek doğasının kitabını yazmışçasına sürekli olarak ‘erkek milleti böyledir’ genellemeleri yapması da cabası :) Çok saf ve temiz bir kitap olmuş.
Polisiye konuda orijinal bir buluş yok maalesef. Her sene yetiştirme yurdunda büyümüş travma sahibi yetişkinleri ve yurtta çıkan yangın dolayısıyla kaybolan kayıtları en az bir romanda okuyoruz. Yine de Betül Fırat'ın güzel bir çabası var. Yazmaya devam ederse keyifli şeyler okuyabiliriz.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Melih Emeç'in Kristal Kelepçe yarışmasına gönderdiği ikinci kitabı. İlk kitabı Kesikbaşlar Çıkmazı'nı da heyecanlı ve yerellik bakımından kuvvetli bulmuştum. Grange gibi kan-revan-vahşet kurgularını seviyor Melih Emeç. Bu kitabı da öyle. İlk kitabındaki işkence motifleri bu kitabında da var. Hatta bu kitabında ilk kitabının kafa nakli temasına ufak bir atıf da yapılmış.
Velhasıl, kitabın katilleri olan intikamcı ikili, kadın ve çocuk katillerine yaşattıklarını yaşatmadan ölmemeye yeminli. Bu konuyla ilgili sıkıntım şu: Bu orijinal bir konu olmaktan çıkalı çok oldu. Her Kristal Kelepçe'de en az iki tane aynı temalı kitap okuyoruz. Ayrıca yetim evinde büyüyen çocukların büyüdüklerinde intikamcı olmaları da bir o kadar tekrarlanan bir tema.
Fakat Melih Emeç yine bir page-turner yazmış. Konu bana enteresan gelmemesine rağmen heyecanla okudum. İlk kitabını da öyle okumuştum.
Diyaloglar çeşitli bazı kitaplarda eleştirdiğimiz gibi arka arkaya senaryo gibi sıralanıyor. Arada metin, edebiyat, söz ve anlam sanatları yapma çabası yok. Buna rağmen diyaloglar doğal, akıcı ve gerçekçi. Yerel dil ve argo kullanımları başarılı. Melih Emeç işin edebiyat tarafına biraz kafa yorsa çok iyi işler yapabilir.
Redaksiyon ihtiyacı var kitabın. Ek ve noktalama işareti hataları, cümle düşüklükleri, yanlış yazılmış kelimeler vs. düzelirse iyi olur.
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı adayıdır.
Ufak tefek hatalar varsa da anlatım dili ve edebiyat bakımından başarılı.
Misli Perin karakterinin ilk kitabı değil diye anlıyorum. Son kitabı da olmayacak gibi görünüyor. Zira kitabın sonu Misli’nin geçmişi ile ilgili bir gizeme ışık tutarak bitti. Ama karakterlerin devamlı oluşu kitabın ve kurgunun bütünlüğüne halel getirmemiş. Bütünlükten yana sıkıntı yok.
Misli’nin Şule ve Selim isimli arkadaşları ile olan ilişkisinden biraz sıkıldım. Ferhan Başkomiser karakterini sevdim. Misli’nin kendisini aynı derece sevdiğimden emin değilim. Komşu kızı Seçil Karakteri başarılıydı. Çok girift bir polisiye kurgu değilse de beğendim. Kitabın ikinci yarısını daha heyecanla okudum. Olağanüstü bir sürpriz çıkmadıysa da güzel bir polisiye idi. Sonda çıkan dram beni üzdü. Sonunu beğendim.
Beylik laflar, hayata dair çıkarımlar, zorlama edebiyat… Yavuz ile Mehtap’ın ilişkisi, ev arkadaşı Aslı, aldırılan bebek, evlilik; işin polisiye tarafıyla tamamen ilgisiz detaylar. 120 sayfa ne okuduk bilmiyorum. Polisiye (olması gereken) kısım kitabın son 30 sayfasında. Sürpriz yok, gizem yok, araştırma yok, kurgu yok, derinlik yok.
https://www.mediafire.com/file/6640gaons1zvgoo/Kitap_20180925145525_256_8.jpg/file
CADILAR BAYRAMI CİNAYETİ
Yayın Tarihi: 2023
https://www.mediafire.com/file/d5vclhgrnq4wgjv/0000000141429-1.jpg/file
Bu kitabı aldım. Fakat şimdiye kadar başıma hiç gelmeyen birşey gördüm. Kitabın 128-161 arası sayfaların yerleri karışık. Nasıl dizgi yaptılarsa...
İngiltere ile karışık bir ilişkiyi sürdürmeye devam eden İskoçyanın polisiyesi literatürde “Tartan Noir” yani “Ekose Noir” olarak geçiyor. Her ne kadar William Mcillveney bu tanımı “çakma” olarak tanımlasa da literatürde bu türün kurucu babası olarak geçmekten de kurtulamamıştır. Ülkesinde saygın bir yazar olan Mcilveney yazdığı 3 adet polisiyede karşımıza bir “yalnız kurt” olarak Glascow Emniyetinden müfettiş Jack Laidslaw’u çıkarır. Özel hayatı sorunlu, asi kahramanımız ile birlikte Glascow’un yeraltı dünyası ile yüksek sosyetesi arasında mekik dokuruz. İşçi sınıfından gelme bir kişi olan Mcillveney üçlemesinde sınıf farklılıkları, toplumsal sorunlar ve siyasi yozlaşmayı akıcı bir kurgu ile anlatmasını bilir.
İngiltere ile karışık bir ilişkiyi sürdürmeye devam eden İskoçyanın polisiyesi ki ki literatürde “Tartan Noir” yani “Ekose Noir” olarak geçiyor. Her ne kadar William Mcillveney bu tanımı “çakma” olarak tanımlasa da literatürde bu türün kurucu babası olarak geçmekten de kurtulamamıştır. Ülkesinde saygın bir yazar olan Mcilveney yazdığı 3 adet polisiyede karşımıza bir “yalnız kurt” olarak Glascow Emniyetinden müfettiş Jack Laidslaw’u çıkarır. Özel hayatı sorunlu, asi kahramanımız ile birlikte Glascow’un yeraltı dünyası ile yüksek sosyetesi arasında mekik dokuruz. İşçi sınıfından gelme bir kişi olan Mcillveney romanda sınıf farklılıkları, toplumsal sorunlar ve siyasi yozlaşmayı akıcı bir kurgu ile anlatmasını bilir.
Franz Eberhoferle tanışın. Sadece onunla da değil, emekli hippi babası Papa Franz, çok güzel yemekler yapan ama az işiten Oma(babaannesi) Eberhofer, bir dargın bir barışık olduğu kız arkadaşı Susi, kendini beğenmiş zengin kardeşi Leopold ve onun Taylandlı eşi Chi Le, kızgın amiri şef Moratschek ve kasabadan arkadaşları Flötzinger, Simmerl ve diğerleri. Hepsi birlikte hayali Bavyera kasabası Niederkaltenkirchen’de yaşarlar. Kasaba’da meydana gelen cinayetler adeta imece usulü çözülürken bol komedili bir anlatım da buna eşlik eder. Kitap başlıklarının hepsi alman mutfağının leziz! yemeklerinin ismini taşıyan has bavyeralı yazar Rita Falk'ın Eberhofer serisi, şu anda 13.cü kitaba ulaşmış durumda. Bizde ise maalesef üç romanda kaldı☹
Polisiye kültürünün kazanılmasında yayınevlerinin uzun soluklu seri basan yayınevlerinin önemli yeri vardır. İşte bu tarz bir yayınevi de 70lerdeki Milliyet Kara Dizi serisi olmuştur. Bu seri içinde, kimyaptı’dan (whodunit) hardboiled’a, casustan korkuya kadar bir sürü isim ilk defa Türkiyeli okurun karşısına çıkmış, bu isimlerden çoğunun günümüze kadar -maalesef- başka eserinin çevrilmesi mümkün olamamıştır. İşte bu seri içinde beni en çok etkileyen romanlardan birisi Fransız yazar Charles Exbrayat’ın “Rahat Uyu Katrin”idir., Yıllar önce kırık bir aşk macerası yüzünden üniversite okuduğu Heidelberg’i terketmek zorunda kalan, Stuttgart Cinayet masası müfettişlerinden Kurt Possberg’in, bir cinayet soruşturması nedeniyle geri döndüğü Heidelberg’de bir yandan eski sevgilisinin de dahil olduğu çevre ile ilişkileri bir yandan da öldürülen Katrin’in katilini bulma çalışmalarını sürekleyici bir dille anlatır Exbrayat…
Doğrusu ya Serbes’in Behzat Ç.sini okuduktan sonra dizideki Erdal Beşikçioğlunu hiç bu role yakıştıramamıştım. Çünkü benim görüşüme göre romandaki Behzat Ç.m ne öyle asi serseri imajlı, ne de böyle koydu mu oturtan, amirlerine rest çeken bir tipleme değil, bayağı bildiğin kavruk bir Anadolu insanı, memur sınıfı içinde alt bir tür olarak adlandırabileceğimiz “ angara memuru” bir adamdı. O yüzden diziye ısınmam bayağı zaman aldı. Romana gelince, roman buram buram Angara konan, Angara’ya özgü o karayı (ki iletişim yayınları romanı bir An-kara polisiyesi olarak lanse etmişti) iliklerinizde hissedeceğiniz, yerli ama asla milli olmayan, polisiye edebiyat tarihimizde önemli bir yere sahip bir eserdir.
Gerçek bir Altın çağ polisiyesi, kapalı oda/imkansız cinayet romanlarının üstadı John Dickson Carr aka Carter Dickson’dan gotik atmosferi, kurgusu, mizahı ile tam bir cozy şaheseri…
Celil Oker kanımca Türkiye’de modern dönemin en önemli polisiye roman yazarıdır. Oker, daha Türkiye’de dedektiflik kurumu yokken, eski THY pilotu, yeni dedektif Remzi Ünal tiplemesini polisiye dünyamıza sokarak yarattığı seri ile belli bir “kaliteyi” sürdürmeyi başardı. Seride Oker, başarılı entrikaları, mekan anlatımındaki özen, karakter yaratımındaki gerçeklik, siyasi ve toplumsal meseleleri de değinen olay örgüsü ile günümüze kadar gelen dönemde dahil olmak üzere hard boiled türünün en önemli yerli örneğini vermiş oldu.
Polisiyede mizah unsurunu her zaman önemsemişimdir. Belki de bunun sebebini, -benim gibi iflah olmaz bir polisiyesever olan Salah Birsel’in bir yerlerde dediği gibi- bize polisiyeyi sevdiren Anglasakson örneklerin çoğunda az ya da çok “humour” olmasında aramak gerekir. İşte -her ne kadar Anglosakson olmasa da- İspanyol edebiyatının anlı şanlı yazarlarından olan Eduardo Mendoza’nın (anti) kahramanı akıl hastanesinde kalan isimsiz bir hasta olan beş romanlık serisi, bir yandan mizahi olanla siyasi olanı birleştirip, hard-boiled ile dalga geçen başarılı bir parodi ortaya koyarken bir yandan da polisiyenin olmazsa olmazlarından olan “muamma” unsurunu roman boyunca elde tutmayı başarıyor. Serinin üçüncü ve beşinci romanı -maalesef- henüz dilimize çevrilmedi...
Polisiye romanın önemli alt türlerinden biri olan tarihi polisiyeler son yıllarda oldukça okur buluyor. Değişik dönemlerde, farklı kültürlerden kahramanların maceralarını okurken döneme ilişkin bilmediğin birçok bilgiye de ulaşmış oluyorsun. İşte, Lindsey Waters’ın yazdığı, antik Roma’da geçen ve kahramanı bir bilgi toplayıcı(delator) olan Marcus Didius Falco’nun maceraları bu türün kanımca bizim dilimize çevrilmiş en iyi örneklerinden biridir.
Her ne kadar sonradan çok semtine uğramasam da şunu kabul etmeliyiz ki 60 sonrası doğan polisiyesever kuşaklar olarak hepimiz Agatha Teyze’nin ve de Altın Kitaplar’ın rahle-i tedrisatından geçtik… AC’nin her kitabı birbiriden değişik “bilmeceler”le(puzzle) bizleri -yüksek edebiyat severlerinin o kullanmayı çok sevdiği ve güya biz popüler edebiyat severleri aşağılayan tabirle- gerçeklerden kaçırırdı. . Tabiki kahramanları arasında “the one and only” Hercule Poirot’nun yeri ayrıydı. Poirot’nun bu macerası aynı zamanda AC’nin kurgusu ile en dikkat çekici eserlerinden biridir.
A Bullet For Fidel (1965)
Run, Spy, Run (1964)
Checkmate in Rio (1964)
The China Doll (1964)
Bu site kitap tanıtımı için vardır.