çevirisinin berbat olması nedeniyle okumakta zorlanınca son sayfaları açıp katilin kimliğini öğrendiğim ve romanı yarım bıraktım. yayınevi bir de alay eder gibi künyede redaksiyon yapıldığını belirtmiş. yazık olmuş romana.
Her kitaba yorum yapmam ama bu kesinlikle hak ediyor. Polisiye ve cinayet seviyorsanız şiddetle tavsiye ederim. Hem sürükleyici hem de konular itibariyle çok yaratıcı. Kurguda zeka var belli oluyor.
"Suçu düşünen beyin eyleme geçmediği sürece masum değil, yalnızca özgürdür"
Dedektif Kemal
Bu söze bayıldım...
Son dönemde okuduğum en güzel yerli polisiye diyebilirim. Cinayet sahneleri öyle etkili anlatılmış ki okurken tüyleriniz ürperiyor. Ben çok başarılı buldum, devam kitabını heyecanla bekliyorum.
Bir kadın okur olarak Figenin davranışlarını 'hayatın normal akışına aykırı' buldum:
1) Hiçbir kadın en yakın arkadaşıyla kendi kocasının evlenmesini kendi eliyle organize etmez. (Kaldı ki bu eylemin nesneleri de buna rıza göstermez. Böyle bir olay bizim toplumumuzda ‘fedakarlık’ olarak değil, korkarım ‘hastalık’ olarak görülecektir.)
2) Figen'in bir daha asla çocuk sahibi olamayacağına üzülmek yerine kocasının onunla sevişememesini dert etmesini tuhaf buldum. Bu da kadın doğasına çok aykırı.
3) Bebeğin Figen'e emanet edilmesi tamamen Figen’in rızasına kalmış görünüyor. Fakat gerçekte Figen istese bile alamazdı bebeği. (Peki, o bebeğe ne oldu kitabın sonunda?)
4) Çağla'nın o kadar ağır bir psikolojik rahatsızlığı olduğunu bilen Figen'in nedense bu hastalık kitabın sonuna kadar Figen'in aklına gelmedi?
Kitabın sonu bana sürpriz olmadı.
Gazeteci kökenli yazarlarda bazen hissettiğim o haber okuyormuşum hissini yaşadım. Olay anlatımının yanında daha fazla imge, betimleme, metinler arası gönderme, söz sanatı vs. okumak istedim.
SPOILER
Gizli ikiz kardeş, kimden olduğu belli olmayan çocuk, ultra zengin ve yabancı kötü adam, polislerle çatışan siyahlı-silahlı adamlar, kimliğini gizlemiş ailesini kaybetmiş eski polis (ki kitabın sonunda ailesini terk ettiğini - ölmemişler miydi?- söylüyor), taşrada gizli kulübe...
Klişeler beni üzüyor :(
SPOILER
Kitabın ana kahramanının kim olduğunu anlamadım. Hikaye Cengiz’in hikayesi olacak sandım, o sırada Mert ve Cenk kötü gibiydiler. Sonra Mert ve Cenk iyi oldular. Cengiz kötü adamın adamı oldu. Karakterlere ne olduğu açığa kavuşmadı. Era’ya ve Cengiz’e ne oldu? Efe kimde kaldı? Baran neredeymiş, başına ne gelmiş? Melis babasının adamı olduğunu bildiği Mert’i affetti mi?
2020 Kristal Kelepçe Yılın Polisiye Romanı ödülü adayıdır bu kitabımız.
Polis kahramanlarımız Emin ile Esra seri katilin peşine düşerken, sıra dışı bir koku uzmanı olan Tunç'tan yardım alıyorlar.
Ben aslında bu kitabı beğendim ve okurken keyifle okudum. Fakat elden geçmesi icap ediyor:
1) Amerikanvari diyaloglar yerlileştirilmeli.
2) Türkçesi düzeltilmeli: Yazım yanlışları çokça. Soru ekleri -de -da ek ve bağlaç yazımları hatalı. Noktalamalarda problemler var. Noktasız cümleler, özel isimlere ayrılmadan yapılan ekler...
3) 'Kadın' için sürekli 'bayan' denmesi...
4) Suzan Sultan olmuş bir yerde.
5) SPOILER
İki ciddi mantık hatası var: Sayfa 209'da Emin Tunç’a “Neden Esra’nın üzerinde Murat’ın kokusunu alamadın ki?” diye kızıyor. Halbuki o noktaya kadar tek bilinen şey Esra’nın aradıkları katil tarafından hastanelik edildiği idi. Katilin Murat olduğunu bilmedikleri gibi, Murat’ı tanımıyorlar dahi.
İkincisi: Dövmecinin tarif ettiği tanrı ve tanrıça dövmelerinin bu adamda olduğunu bilmedikleri halde, sanki katilde olduklarından eminlermiş gibi üzerine psikolojik teoriler geliştirdiler.
SPOILER
6) Bazı tekrarlar azaltılmalı: İber Ortaylı'ya atıfta bulunulması güzel ama üçten fazla olunca fazla geldi. "Silahım var ve dolu!" esprisi ilk seferinde komikti sonra o kadar çok tekrarlandı ki sıkıldık.
Araştırılarak yazılan kısımlar hoşuma gitti. Patrick Süskind'in Perfume romanını biraz daha az çağrıştırsa belki daha iyi olurdu.
Peki Esra öldü mü ölmedi mi? Bir öldü dediler, sonra uyandı dediler. Sonunu zorlama buldum.
Bence Serkan Ertem gelecek vaat edebilir.