ne yazık ki beğenemedim bu kitabı. şiir ve polisiyeyi yan yana getirmek orjinal bir fikir olabilir belki ama benim hoşuma gitmedi. okumakta zorlandım ve yarım bıraktım. aslında günay gafur iyi, üslup sahibi bir yazar. kitaptaki şiirsel kısımlardan bunu anlamak mümkün ama şiirsel anlatım polisiyede gitmiyor bence.
Cinairoman.com'da Eylül 2019 okuma kitabı olarak seçtiğimiz Farahnaz’ın Çiçeği, okuması keyifli bir kitap fakat bir kim-yaptı polisiyesi olmasına rağmen gizem öğesi çok düşük. Hatta öyle ki, katil bu kadar aşikar olamaz, olmamalıdır diye bir trick arayıp, en umulmadık kim ola acaba diye düşünüyorsunuz. Fakat ortada pek de başka katil namzedi bulamayınca, “Eh, ne yapalım. Yetmişli yılların sonunda, bir taşra kentindeki burjuvaların yaşamı nasıl oluyormuş?” diye devam ediyorsunuz. Ve bu kararınızdan hiç pişman olmuyorsunuz.
Romanın her yerinden fırlayan, her çeşit kadınlar, özellikle orta sınıftan olanlar muhtemelen kadın okuyucuların çoğuna kendi anneleri ve onların arkadaşlarını, yaptıkları 'gün'leri anımsatmıştır. Büyüklerin sıkıcı konuşmalarına hiç karışmadan mutfakta ayaküstü atıştırılanın kek ve böreklerin ardından sıvışılıp kaçılan günleri. Karşı cinsten okuyucular ise, bizim Cinai erkeklerinin kibarca dile getirdikleri gibi, “böyle zulüm görmedik” diyebilirler ;)
Farahnaz’ın Çiçeği ne kadar sıcak bir kitapsa, baş karakter Yıldız Alatan da bir o kadar itici bir tip. Aslında kitapta yer alan kadınların hemen hepsi birbirlerinden bağımsız ayrı sevimsizlikteler. Yaprak Öz, şiddetli bir pozitif ayrımcılık yaparak Farahnaz’ın Çiçeği’nde erkek karakterleri gölge figüran rollerine yakıştırmış, zavallı adamlar kötü bile olamıyorlar.
Kitabın girizgahından bir polisiye serisinin planlandığını, torunu Berrak vasıtasıyla daha birçok Yıldız Alatan macerasının okuyucuları beklediğini çıkarmak mümkün. Bu ilk Yıldız Alatan macerası, sıkı polisiye okuyucularında olay örgüsü ve kim olduğu hemen çıkartılabilecek katiliyle biraz hayalkırıklığı yaratma tehlikesine karşın yine de kendini zevkle okutmaktadır. Serinin her yeni çıkan kitabiyla karakterlerin ve gizem unsurlarının daha derinleşeceğine inancim büyük.
hakan nesser'in beni hayal kırıklığına uğratan ilk iki romanından sonra ilaç gibi geldi. bunda çevirmen Ali Gür'ün kitabın orjinal dilinden yaptığı temiz çevirisinin etkisi de var muhakkak. ancak yazarın usta anlatımını da es geçmemeli. hakan nesser çok iyi bir anlatıcı. hikayeyi hiç acele etmeden ancak sıkıcılığa da boğmadan anlatıyor. kurgu çok iyi. istemeden birisinin ölümüne neden olan bir adam suçunu itiraf etmeyince başka suçlar işlemeye başlıyor. ve cinayet masası dedektifleri de katili bulmaya. yalnız van veteeren burada biraz yan karakter gibi. elbette olayın çözülmesinde büyük katkıları oluyor ama yazar daha çok diğer dedektifleri anlatmayı seçmiş. güzel bir polis soruşturması romanı.
Başlarken endişeliydim, ama umduğumdan daha çok beğendim. Belki de tüm kitaplara böyle başlamak lazım, beklentiyi düşük tutunca insan beğeniyor. Ama tabii, bu bir tıbbi gerilim ve ben tıbbi gerilim severim.
Kitabın sonu benim sevdiğim alanlara bağlandı. Biyolojik fenomen fikrinden de hoşlandım.
Bazı beni sıkan tarafları oldu:
1) Aile hekimi kadın doktorun sürekli acil servis ünitesinde acil müdahale yaparak birilerini hayata döndürmesinden sıkıldım.
2) Bazı diyaloglar gereksiz uzun ve mükerrerdi. Polisin kadını kalmaya ikna etmeye çalıştığı kısım, polisin geçen yüzyılda olmuş olayı öğrenirken tüm biyolojik teoriyi baştan anlatması vs.
Kitabın ismi de göle gönderme yaptığı için fena bir tercüme olmamış.
Hikayenin sonunu bağlamadılar, bundan sonra göle girmek yasak mı değil mi? :)
ne yazık ki hakan nesser'in ikinci van veteeren kitabı benim için hayal kırıklığı oldu. bunda yayınevinin alelacele yapmış gibi görünen baskısının da payı var. kitap sanki çevrildikten sonra editör tarafından hiç kontrol edilmemiş gibi. gözardı edilemeyecek kadar çok yazım yanlışlarını hesaba katmasam bile o kadar çok anlatım bozukluğu olan cümle var ki bazen ne denilmek istediğini hiç anlayamadım. yayınevinin bir polisiye seriyi sırasıyla basmasını takdir etmekle birlikte daha özenli bir çalışma beklerdim. bunun dışında konuya gelirsem hala nasıl bir karaktere sahip olduğunu çözemediğim van veteeren bu defa küçük bir kasabada baltayla işlenen cinayetleri çözmeye çalışıyor. ama katilin nasıl bulunduğunu ben anlayamadım. belki de benim eksikliğimdir. ama yazar s.s. van dine'ın polisiye yazmanın 20 kuralından katilin kimliği ile ilgili olan önemli bir kuralı çiğniyor. elbette bu kurallar kutsal kitap gibi dokunulmaz değil ancak kitabın sonunda katilin kimliği ortaya çıktığında vay canına denilmeyecek bir durumla karşılaşıyoruz. bununla birlikte katilin cinayetleri işleme sebebi gerçekçi ve oldukça dramatik bir nedene dayanıyor. şimdi de karambol'ü okuyacağım.